Rehberlik ve Psikolojik Danışmanı Sümeyye Üstün, son dönemde büyük artış gösteren otizm ile ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Ebeveynlerin psikoterapi desteği almaktan çekinmemesi konusunda uyarılarda bulunan Üstün, çocuğun sonraki yaşamının kalitesi için çok önemli olduğunu vurguladı. İşte, uzman isim Sümeyye Üstün'ün otizm ile ilgili açıklamaları...
Otizm, ilk olarak 1911 yılında Bleuler tarafından yazılan Dementia Praecox or the Group of Schizophrenias başlıklı makalesinde geçen bir kavram olmuştur. Kavram daha öncesinde farklı kelimelerle farklı şekillerde de ifade edilmekteydi. Ancak otizm kelimesi oto-izm yani “kendi-cilik” anlamını taşıyan bir kelime olarak yaygınlık kazanmıştır. Freud’un deyimiyle bu kişiler dürtülerini başka yöne yöneltmeyen, doyumu kendi bedeni üzerinden bulan kişilerdir. Bu anlamda otizmli çocuklardaki en temel bozukluk, yaşamın başlangıcından itibaren ilişki kurmaktaki yetersizlikleridir. Bir başkasını iletişim kurulacak bir nesne gibi görememe hali de diyebiliriz.
Tarihsel süreç içerisinde otizm, Asperger Sendromu gibi farklı şekilleri de kapsayarak bir spektrum içinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Yani bunu bir renk paletinin içindeki farklı tonlar gibi düşünebiliriz. Otizm denilen kavram farklı farklı şekillerde görülebilen geniş bir yelpazeye sahiptir. Her çocuk bunu kendine özgü şekilde yaşayabilir. Yaygın olarak konuşma yetisinde güçlük, iletişim kurmada yetersizlik, kendi etrafında dönme ve tekrarlayan nesnelere ilgi gösterme, duyusal hassasiyet gibi şekillerde sıklıkla görünür. Bununla birlikte Darwin, Einstein, Stanley Kubrick, Anthony Hopkins, Bill Gates, Andy Warhol gibi ünlü isimlere de Asperger tanısının yakıştırılması, otizmin bambaşka bir yüzünü de göstererek kavramı daha popüler bir hale getirmiştir.
Otizmin nedeni olarak net bir şekilde bilinmemektedir ve tek bir kaynaktan söz edilemez. Genetik faktörler, doğum öncesi ve doğum esnasında yaşanan komplikasyonlar, annenin hamilelik sürecinde ve doğum sonrasında yaşadığı duygu durum bozuklukları, çevresel faktörler, beslenme, vs. gibi durumların etkili olabildiği araştırmalarda söylenmektedir.
Bununla birlikte psikanalitik açıdan değerlendiren araştırmalar, annelerin ruhsal yapısını ve anne-çocuk ilişkilerini inceler. Çocuk Psikanalizi Yıllığı 2021 Oyun isimli kitabın birinci baskısında yazan ve Frances Tustin tarafından kaleme alınan makaleye göre, otizmli çocukların anneleriyle yapılan görüşmelerde yalnızlık temasının ağır bastığı görülür. Yazar, bu kadınların çoğunlukla kendi memleketleri dışında başka bir ülkede yaşayan, kocaları tarafından fiziksel veya duygusal olarak yalnız bırakılmış, yahut duygusal açıdan derin bir kayıp yaşamış kişiler olduğu söylemektedir. Bu anlamda tutulmamış bir yastan söz edebiliriz.
Tıpkı bu tutulmamış yas gibi, otizmli çocukların da kaybın yasını tutamamaları göze çarpar. Annenin (nesnenin) yokluğuna katlanmakta zorluk yaşarlar. Anne gittiğinde onu zihninde canlandırmaya devam edemez ve bu derin kayıp çok ağır bir şekilde deneyimlenir. Yumuşak veya sert olabilen çeşitli nesneleri sıkı sıkıya tutarak bir tür otistik savunmaya geçerler. Bu çocuklar ne zaman ki annenin yokluğuna tahammül etmeyi öğrenir ve bedensel olarak ayrı kalmaya katlanabilirse o zaman gelişme de başlar. Psikoterapi bu kayıp duygusunun ifade edilebilmesi, öfke ve paniğin dışa vurulabilmesi için yardımcı bir araçtır. Bu konuda gelişim için acele edilmemeli, çocuğun yavaş yavaş, doğal seyrinde gelişebilmesi için sabırlı olunmalıdır.
OTİZM NASIL GEÇER?
Otizm her vakanın tamamen geçtiği/düzeldiği bir problem değildir. Bazı vakalarda çok büyük oranda gelişmeler olabilirken bazı vakalarda ne yazık ki o kadar fazla gelişme olmayabilir. Ancak ebeveynler, psikoterapist ve öğretmen işbirliği ile güçlü bir destek sistemi sağlanabilir. Böylece çocuk en başta güvenli bağlanma, daha sonra da anneden ayrılabilme, iletişim kurma, duygusal ifadelerini geliştirme ve hayat boyu ihtiyaç duyacak sosyal becerileri kazanmada büyük ilerlemeler kaydedebilir. Bunun sağlanması için özverili, sevgi dolu, canlı ve besleyici bir bakıma ihtiyaç vardır.
Otizmli çocuklar, kendilerini güçlü hissetmek için diğer kişiyi güçsüz kılmaya meyilli olurlar. Sınırları aşmak, diğerini yok saymak, görmezden gelmek, kuralsız davranmak, vb. gibi davranışları yapabilirler. Bazı ebeveynler ve terapistler, bu çocukların hassas durumundan dolayı gereğinden fazla bir hoşgörü içinde olabilirler. Halbuki gerçekte bu çocukların ihtiyacı ayakları yere basan bir yaklaşımdır. Kendini yok saydırmayan, sınırlarını net çizen ve bunda tutarlı davranan “güçlü” yetişkinlere ihtiyaç duyarlar.
Ancak bu durumdan kastımız sert, keskin ve aşırı kuralcı bir yaklaşım değildir. Sağduyulu bir ilgi, sevgi dolu kucaklama, duygularını anlayan canlı bir yaklaşım temelli olmalıdır. Sınırları belirgin etmek bu tutumla birlikte gelir. Ne terapist ne de ebeveyn çocuğun öfke nöbetlerinden korkmamalıdır. Kendini ve sınırlarını net bir şekilde çizmenin yanı sıra şefkatli ve yumuşak bir tavrı esas alır. Bu durum otizmli çocukların güvenli bağlanma sistemlerini aktif eder. Çocukların korunaklı ve güvenli hissetmesi bir süre sonra, otistik bir şekilde farklı nesnelere yönelmesini azaltır.
Otizm, hem çocuklar için hem de ebeveynler için mücadele etmesi güç bir konu olabilmektedir. Ebeveynlerin psikoterapi desteği almaktan çekinmemesi, çocuğun sonraki yaşamının kalitesi için çok önemlidir. Zorlandığınız konular hakkında bir uzmandan destek almaktan çekinmeyin.
Sümeyye Üstün Klinik Psikolog
BİR YORUM YAPIN 0