
Son günlerde ülkemizde hukuka ve adalete dair yaşanan olaylar gündemde yerini güçlü bir şekilde korumaya devam ediyor. Hayatın çok merkezi bir yerini kaplayan bu kavramlar insan psikolojisinde nerede duruyor ve çocuklara nasıl anlatılır gibi sorular da soruluyor. Psikolojik Danışman Sümeyye Üstün bu yazıda adalet duygusu üzerine açıklamalarda bulunuyor.
Adaletin üç farklı türü vardır. Bunlardan birincisi, yargı adaletidir ve kanunların verdiği menfaatle ilgilidir. İkincisi sosyal adalettir ve gelenek ve göreneklerin verdiği paylaşımla ilgilidir. Üçüncüsü ise vicdani adalettir ve vicdani normlarla ilgilidir. İnsan psikolojisinde ve aile içinde adaletten bahsedildiğinde vicdan adaleti öne çıkar. Çünkü bu adalet, herhangi bir yargı süreci ile doğrudan ilişkili değildir.
Öte yandan adalet ve eşitlik kavramları da sıklıkla karışabiliyor. Eşitlik her zaman adaleti sağlamayabilir. Örneğin çalışan, emek harcayan bir çocuğa verilen ödül ile tembellik yapan, umursamayan bir çocuğa verilen ödülün aynı olması eşitlik olarak görülebilir fakat adil görülemez. Hak edene hak ettiği kadarını vermek kişisel sınırlarla da ilgili bir durumdur. Bu açıdan adalet, oldukça ince bir teraziye sahiptir ve insanın temel varoluşuyla ilgilidir.
Bunula birlikte, travmatik deneyimler sonrası insanların “Bu neden benim başıma geldi! Ben bunu hak etmedim!” gibi cümleleri söylediğini duymuşsunuzdur ve hatta kendiniz de bu cümleleri kurmuşsunuzdur. Bu cümleler, insanın en temel adalet duygusuyla ilişkilidir. İnsan doğası bir alma-verme dengesi üzerine kuruludur ve bunu farkında olmadan gözetir. Keskin olaylar yaşandığında ve dengeler bozulduğunda adalet duygusu sarsılır. Hayata karşı alacak-verecek durumu başlayabilir. Ve insan kendi iç adaletini tesis etmedikçe dış dünyaya da adil davranamaz. Bu sebeple insanın iç adaleti, kendi küçük hayatındaki küçük ayrıntılarda adaleti gözetmesiyle başlar. Bazen bir arkadaşının başarısına sevinebilmesiyle başlar, iyi bir şeyi takdir edebilmesiyle, kötü bir davranışı reddedebilmesiyle başlar. Bazen alışverişte hile yapmamasıyla başlar, sattığı malının kusurunu örtmemekle başlar. Bazen de zor olsa da en sevdikleri tarafından maruz kaldığı yanlışlara "bu yanlış" diyebilmekle başlar. İnsan kendi hayatını ne kadar adil yaparsa bir süre sonra dünya da aynı oranda adilleşmeye başlar.
ADALET AİLEDE BAŞLAR
İnsanın adalet duygusu aile içinde, anne baba davranışları ile başlar. Evde adaleti sağlayacak kişiler anne ve babalardır. Her ne olursa olsun “Annem babam bana haksız yapmaz/Annem babam benim hakkımı gözetir” duygusuna sahip olan bir çocuk adalet duygusunu içselleştirebilir. Böylece hem çocuğun eve bağlılığı artar hem de sorumluluk duygusu artar.
Bunun yanı sıra, anne babanın kendi arasındaki adalet de çocuktaki adalet duygusunu doğrudan etkileyen bir diğer etmendir. Anne-baba arasındaki ilişki, çocuğun doğrudan gözlemlediği, model olarak algıladığı ilk yerdir. Çocuk başlangıçta anne babasından başka bir dünyanın var olduğunu bilmez. Bu sebeple anne-babanın kendi arasındaki adalet davranışları, birbirlerinin hakkını gözetmeleri, birbirlerine güzel sözler söylemeleri, birbirlerine yardımcı olmaları ve bir ekip ruhuyla yaşamaları çocuklardaki adalet duygusunu oluşturur.
KARDEŞ REKABETİ VE ADALET DUYGUSU
Aile içinde kardeşler olduğunda rekabet duygusu artar. Çocuklar doğal olarak birbirini kıskanır ve doğal olarak birbirini geçmeye çalışır. Bu insan psikolojisinde kendiliğinden var olan bir durumdur. Kardeş kıskançlığının ve rekabetinin olması kendi başına problemli değildir. Ancak, bu kardeş rekabetleri anne baba tarafından doğru yönetilemediğinde haksızlık ve adaletsizlik duyguları artar.
Bazen çocuklara yapılan şakalar da adalet duygusunu olumsuz etkiler. Özellikle yaklaşık 11 yaşından küçük çocuklar, soyut düşünme becerileri gelişmediği için şaka ve gerçeği pek fazla ayırt edemez. Örneğin bir çocuğun kardeşi doğduğunda “Senin de pabucun dama atıldı”, “Onu sevmeyeceğiz, seni seveceğiz”, “Sen artık abla/abi oldun bana bu kadar sırnaşma”, vb. gibi ifadeler çocukların kardeşlerini düşman gibi algılamalarına sebep olabilir. Anne ve babaların bu tarzda şakalarla çocuklarına yaklaşmamaları ve çocukları arasında adil olmaları kardeş kıskaçlığı ve rekabetini dindirmek açısından çok temeldir.
HAK VE SORUMLULUKLARDA DENGE GÖZETİLMELİDİR
Sağlıklı sınır koyabilmek bir evde yapılabilecek en temel ve en önemli ilkedir. Çünkü sınır iyileştirir. Sınır koymanın, hak ve sorumluluğu korumakla birlikte, iyileştirme özelliği de vardır. Yani sınır koymak bir tür merhemdir. Bir çocuğun hak ve sorumluluklarının ne olduğunu ona öğreten şey sınırdır. Çocuklar ne her şeyi yapabileceklerini zannetmelidir ne de hiçbir şey yapamayacağını zannetmelidir. Çocuğun hak ve sorumluluklarındaki dengeyi sağlayan şey, anne babanın koyduğu sağlıklı sınırıdır.
Öte yandan, bazı aşırı korumacı veya kuşkucu aile tipleri vardır. Bu ailelerde anne babalar çocuklarını çok fazla korur, kollar ve adaletli de davranır. Fakat öte yandan bu çocuklar, dış dünyaya karşı kuşkucu olurlar ve dış dünyayı tehdit olarak algılarlar. Bu çocuklar yetişkin olduklarında da dış dünyayı, yabancı insanları, yeni olan şeyleri bir tür tehdit olarak algılamaya devam ederler. Bu kişiler insanlara önem veremeyen kişiler olurlar. Bu anlamda iç dünya ve dış arasındaki adalet sağlanamaz. Bu sebeple adalet, insan ilişkilerinde ve dış dünyada da sağlanabilmelidir.
ADALET VE GÜVEN SEVGİ ÜZERİNE İNŞA EDİLİR
Sevginin girmediği hiçbir yerde güçlü iyi duygular oluşmaz. Psikolojik canlılık, çocuğun kendi varlık duygusu ancak ve ancak sevginin olduğu yerde yeşerir. Sevgi ve disiplin arasındaki denge oldukça önemlidir. Bu denge ise ancak tutarlılığın olduğu yerde sağlanabilir.
Tutarlılık iki şekilde sağlanır: Birincisi anne ve babanın bir gün evet dediğine bir gün hayır dememesi ile ilgilidir. Anne ve babanın bir gün bir şeyi çok önemseyip başka bir gün görmezden gelmesi tutarsızlık oluşturur. Tutarsızlığın olduğu yerde gerçek sevgi yeşeremez. İkinci tutarlılık ise anne ve babanın kendi arasındaki tutarlılıktır. Annenin evet dediğine baba hayır diyorsa, babanın evet dediğine anne hayır diyorsa, anne ve baba kendi arasında ikircikli duygulara sahipse bu tutarsızlık çocuğa geçer. Hal böyle olunca çocuk hangisine uyum sağlayacağını karıştırır ve burada sağlıklı bir bağlanma ve güven ilişkisinden söz edilemez. Bu sebeple anne babanın hem davranışlarında hem de kendi aralarındaki adaleti tesis etmeleri temel güven ve adalet duyguları için son derece önemlidir.
Sümeyye Üstün Psikolojik Danışman


BİR YORUM YAPIN 0