
Obezite son dönemde giderek artan ciddi bir sağlık sorunu haline geldi. Son yapılan araştırmalar sonrası Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, obezite sıklığının Türkiye'de yüzde 30'un üzerine çıktığını belirterek, "Avrupa kıtasındaki en kilolu ülke konumuna geldiğimize dikkat çekti.
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, Türkiye'ye ilişkin obezite gerçeğini de gözler önüne seren kritik değerlendirmelerde bulundu.
Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, dünya genelinde 650 milyon yetişkin, 340 milyon ergen ve 39 milyon çocuk olmak üzere 1 milyardan fazla kişinin obezite ile mücadele ettiğini söyledi. Doç. Dr. Haliloğlu, "Obezitenin sadece bir sayı üzerinden değerlendirilmesi yeterli olmaz. Hastalığın daha kapsamlı bir bakış açısıyla ele alınması gerekiyor. Avrupa Obezite Derneği (EASO), obezite tanısının sadece beden kitle indeksi gibi bir ölçümle değil, aynı zamanda bireylerin detaylı klinik değerlendirmeleriyle yapılmasını öneriyor. Bu yeni bakış açısıyla hem dünyada hem ülkemizde hızla artan obezitenin tanı ve tedavi yöntemleri önümüzdeki dönemde güncellenebilecek" dedi.
Obezite, birden çok sebebi olan, tekrar edebilen kronik ve ilerleyici bir hastalık. Normalin üzerinde yağ dokusu birikimi yaşam kalitesini bozmakta ve tip 2 diabetes mellitus, hipertansiyon, kan yağlarında bozulmalar, kalp-damar hastalıkları, astım, kanser ve osteoartrit gibi hastalıklara yakalanma riskini artırarak beklenen yaşam süresinin de kısalmasına neden oluyor. Üstelik rakamların her geçen yıl çoğalması obezitenin topluma aktardığı yükü de artırıyor. Dünya genelinde erişkin nüfusta obezite sıklığının yaklaşık yüzde 13 olarak tahmin edildiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, “Her 100 kişiden 39'u fazla kilolu. Obezite sıklığının 1975 yılından bu yana en az üç kat arttığı, halen yaklaşık 650 milyonu yetişkin, 340 milyonu ergen ve 39 milyonu çocuk olmak üzere dünya çapında toplam 1 milyardan fazla obeziteli birey olduğu tahmin edilmektedir" diye konuştu.
'AVRUPA KITASININ EN KİLOLU ÜLKESİYİZ'
Obezitenin sadece yüksek gelirli ya da üst-orta gelir grubu hastalığı olmadığını, gelişmekte olan ülkelerde de rakamların hızla arttığına dikkat çeken Doç. Dr. Haliloğlu, bununla birlikte, erişkinlerdekine benzer şekilde çocukluk ve adölesan dönemde de obezite sıklığındaki artırışın da vurgulanması gereken bir başka nokta olduğunu söyledi. Araştırmalara göre obezite sıklığının Türkiye'de de yüzde 30'un üzerine çıktığına ve Avrupa kıtasındaki en kilolu ülke konumuna geldiğine dikkat çeken Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, “Türkiye'de 1997-98 yıllarında gerçekleştirilen Türkiye Diyabet Epidemiyoloji (TURDEP-I) çalışmasında erişkinlerdeki obezite sıklığı yüzde 22.3 bulunmuşken, bu çalışmadan 12 yıl sonra, aynı merkezlerde yapılan TURDEP-II çalışmasında sıklığın yüzde 35'e yükseldiği gösterilmiştir" ifadelerini kullandı.
'EŞLİK ETTİĞİ HASTALIKLARLA BİRLİKTE SORUNUN BOYUTU BÜYÜYOR'
Obezitenin kardiyometabolik, mental, mekanik birçok hastalıkla birlikte görülebildiğini ve bu nedenle dünyada olduğu gibi ülkemiz için de giderek büyüyen bir sorun olduğuna işaret eden Doç. Dr. Haliloğlu, prediyabet ve tip 2 DM, dislipidemi (kan yağlarında bozulmalar), hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları, karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, infertilite (kısırlık), uyku apne sendromu, astım, osteoartrit (kireçlenmeler), idrar kaçırma, depresyon ve kanserin obeziteyle birlikte gelişebilen hastalıklar arasında yer aldığını belirtti.
'TANIDA SADECE SAYILAR YETERSİZ KALIYOR'
“Obezite kronik bir hastalık olmasına rağmen, diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi obezitenin tanısı ve yönetimi ile ilgili detaylı klinik öneriler yetersiz kalmaktadır" diyen Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Geleneksel olarak erişkinlerde obezitenin tanısı ve sınıflandırması için en sık kullanılan metot beden kitle indeksi hesaplamadır. Beden kitle indeksi (BKİ), bir kişinin kilogram cinsinden vücut ağırlığının metre cinsinden boyunun karesine (kg/m2 ) bölünmesiyle hesaplanır. Obezitesi olan bireylerde beden kitle indeksinin yanı sıra, bel çevresi, bel-kalça oranı, bel çevresi/boy oranı, boyun çevresi, el bileği çevresi ve deri kıvrımı kalınlığı gibi antropometrik ölçümler de değerlendirilir. Yine son yıllarda biyoimpedans cihazları kullanılarak vücut kompozisyonu belirlenmekte ve bireyin yağ, iskelet kası, kemik kütlesi hakkında bir öngörü sahibi olunabilmektedir. Ama unutulmamalıdır ki biyoimpedans yöntemi ile ölçülen yağ miktarının visseral (iç organların çevresindeki) yağ mı yoksa cilt altı yağ mı olduğunu ayırt edilememektedir.
Özellikle tedavi seçimleri söz konusu olduğunda tam bir klinik değerlendirme yapılması yerine genellikle sadece antropometrik ölçümlere dayanan bir yaklaşım uygulanmakta. Bu bağlamda sadece sayıların değil, hastaların da detaylı klinik değerlendirmeden geçmeden tedaviye başlanmamasının gerekliliğinin altı çizilmeli."
'AVRUPA OBEZİTE DERNEĞİ DE TANININ BKİ'YE DAYANMAMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR'
Beden kitle indeksi yöntemine dayanan tanısal yaklaşımların son dönemlerde obezite hastalığını yeterli şekilde yansıtmadığının fark edildiğini belirten Doç. Dr. Haliloğlu, konuyla ilgili şu bilgileri aktardı:
"Sadece BKİ bazlı tanımlamalarda yağ dokusunun vücuttaki işlevi ve dağılımı ile ilgili yeterli bilgi alınamamaktadır. Örneğin BKİ bazlı saptamalarda fazla kilolu kategorisindeki (BKİ 25-30kg/m2) karın yağlanması olan bireylerin de obezite ilişkili hastalıklar açısından yüksek risk taşıdığı bilinmektedir. Yapılan çalışmalarda karın bölgesi yağlanmasının kardiyometabolik komplikasyon oluşma riskini arttırdığı gösterilmiş olup, vücut yağ dağılımının iyi bir göstergesi olan “bel çevresi/boyö oranının komplikasyon gelişmesinde BKİden daha iyi bir parametre olduğu saptanmıştır."
Doç. Dr. Haliloğlu, "Tüm bu bilgiler ışığında, Avrupa Obezite Derneği (EASO) de obezite tanısının sadece BKİ ölçümüne dayanmaması gerektiğini, antropometrik ölçüm olarak BKİ ve bel çevresi/boy oranının birlikte değerlendirilmesi ve hastanın tam klinik değerlendirmesinin yapılması ile obezite tanı ve yönetiminin şekillenmesi gerekliliğini bildirmişlerdir" dedi.
'KİŞİYE ÖZEL TEDAVİ PLANLANMALI'
Obezite ilişkili hastalıkların önlenmesi için kişiye özel tedavi planlamasının yapılması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Özlem Haliloğlu, "Doğru tedavi hedefi koyarak, uzun dönemde hem mental hem de fiziksel kapasitelerde iyileşme ve hayat kalitesinde düzelme sağlandığı unutulmamalıdır" diye konuştu.

BİR YORUM YAPIN 0