İnsanın şahsiyetini oluşturan bazı değerler vardır. İlahiyatçı yazar Ali Rıza Demircan konu hakkında, "Doğruluk, adalet, cömertlik, cesaret, namusluluk gibi hasletlerin insanın ırzını oluşturur. Özel hayatın gizliliklerini araştırmak ve yaymak insanın ırzına dokunmaktır" ifadelerini kullandı.
Özellikle günümüzde sık sık karşımıza çıkan insan hayatının gizliliğini araştırma merakı, dini değerlerimizi unutturma aşamasına kadar geldi. İlahiyatçı yazar Ali Rıza Demircan bu konu hakkında Peygamber Efendimizin (SAV) veda haccında ümmetine buyurduğu sözlerini aktarıyor. Peygamber Efendimiz (SAV) veda haccında, "Canınız, mallarınız ırzlarınız birbirinize haramdır. Bu haramı ihlal cehennemi bir zulümdür. Mü'min kardeşinin ırzını çiğnemesi, kişiye şer olarak yeter" buyuruyor. İlahiyatçı yazar Ali Rıza Demircan, dinimizde önemli bir yere sahip olan insan hayatının gizliliği konusuna değindi.
"ÖZEL HAYAT DOKUNULMAZDIR"
'Kişinin başkaları tarafından öğrenilmesini istemediği' ifadesi, kişinin anasını, babasını, eşini, çocuklarını, amcasını, halasını, dayısını ve benzeri akraba fertlerini de içine alır. Yasaklandıysa, tarafınızdan öğrenilmesi istenmiyorsa, ana baba olarak yetişkin çocuğumuzun gizliliklerini araştırmak hakkına sahip değiliz. Çünkü İslâm’da evlat bağımsız yükümlü bir varlıktır. Ana baba da öyledir. Ne ana baba çocuğu için, ne çocuk ana babası için sorgulanacak ve yargılanacak değildir. Yaratan katında ve hukuk nazarında bağımsız birer şahsiyetiz. Lokman Süresi'nde şöyle buyrulur:
"Ey insanlar Rabbinizin yasalarına aykırılıktan korunun. Ana babanın çocuğundan, çocuğun da ana babasından sorgulanıp cezalanmayacağı, o büyük hesap gününden de korkun. Allah’ın bu sorgulayıp cezalandırma yasası haktır. Bu dünya hayatı sakın ha sizi aldatmasın. Aldatıcılar da sizi Allah ile kandırmasın." (Lokman 33)
Değinildiği gibi, yüce dinimizin yüklediği ana görevlerden biri de başkalarının özel hayatına saygı duymak, başkalarının özel hayatının gizliliklerini araştırmamak ve yaymamaktır. Bunun için yüce dinimiz bize haram nitelikli bazı yasaklar koymuştur. Bunları üç ana maddede özetlememiz mümkündür. Dinimiz bize tecessüsetmeyi; zarar verme amacıyla gizlilikleri araştırmayı haram kılmıştır. Dinimiz bizlere izinsiz olarak konutlara ve iş yerlerine girmeyi yasaklamıştır. Dinimiz bizlere emanet olarak bırakılan sırları ifşa etmekten de men etmiştir. Bu üç ana harama riayet edildiği zaman kişi, başkalarının özel hayatını araştırma günahını ve suçunu işlemekten korunmuş olur.
TECESSÜS ETMEK
Zarar verme amacıyla gizlilikleri gizlice araştırmak olan Tecessüs, bir Kur’an ifadesidir. Rabbimiz Hucurat sûresinin 12. âyetinde bize “tecessüs etmeyin” emrini vermektedir. Başkalarının hatalarını araştırmak için tecessüs etmemek, yalnızca insanlık, sadece hukuka saygı konusu değildir. Bu yasağa riayet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi bir ibadettir. Bilinmesi gerektiği üzere ibadet İslâm’da Rabbimizin her bir emrine itaat etmektir. İbadet Rabbimizin her bir yasağına uymaktır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Ey iman edenler! Kesin bilgiye dayanmayan zanla iş görmekten kaçının. Zannın bir kısmı zaten büyük günahtır. Sakın ha tecessüs yapmayın; zarar vermek amacıyla hataları da araştırmayın..."
Bu âyete göre gizlilikleri araştırmak açık bir haramdır. Aziz Peygamberimiz de bu Kur'ânı haramı pekiştirmek için bir hadislerinde şöyle buyurur:
"Ey dilleri ile inanıp da iman kalplerine nüfuz etmemiş olanlar! Müslümanları arkalarından gıybet etmeyin. Onları aşağılayıcı bir üslupla konuşmayın. Bir de onların gizliliklerini sakın ha araştırmayın. Mümin kardeşlerinin gizliliklerini araştıranların Allah da gizliliklerini araştırır. Allah bir adamın gizliliklerini araştırırsa evinin içinde de olsa onu rezil eder."
Zarar verme amaçlı araştırma yasağını pekiştiren bir diğer Kur’âni emir olan İsra sûresinin 36. âyetinde de şöyle buyrulmaktadır:
"Bilmediğin şeyin ardına düşme; düşüp de gizlilikleri araştırma. Çünkü kulaklar da, gözler de, kalpler de yaptıklarından sorumludurlar."
O büyük sorgulama gününde bütün bu organlarımız konuşturulacaktır. İtiraz edildiği zaman da dillerimiz mühürlenecek, organlarımız tek tek konuşturulacaktır.
Bilindiği gibi kulaklar, gözler ve kalpler… Bu üç ana organ gizlilikleri araştırmanın yollarıdır. Biz de bu tecessüs yasağını, İsra 36’nın bu bölümünü izleyerek açıklamaya çalışacağız.
Kulak Vermek;
Evet, gizlilikleri araştırmanın ilk yolu, kulak vermektir. Allah bizlere kulak nimetini, işitme/dinleme nimetini Rabbimizin emirleri ve yasaklarını dinleyelim, dile getirilen güzelliklere ulaşalım, insanların yararına olacak sözlere ve işlere kulak verelim diye verdi. Kur'an'ın ifadesi ile dile getirirsek bize kulaklarımız "Hayra açık hakikati kavrayıcı kulaklar" olsun diye verildi. (Tevbe 9/61; Hakka 69/12) Enfal Suresi âyet 21 ve 22’de de şöyle buyrulmaktadır:
"Ey iman edenler! Dinlemedikleri halde biz Rabbimizin buyruklarını dinliyoruz diyenler gibi olmayın. İnsanların en şerlisi kulaklarını hakka kapatmış, dillerini hakkı söyleyemez hale getirmiş aklını kullanamaz kişilerdir."
Hakkı dinlemezsek Cehennem yaranı oluruz. Kur’ân’ın açıklamasına göre Cehennemlikler, Cehenneme atıldıklarında, Cehennem görevlileri onlara, "Ya hû size uyarıcı bir Peygamber gelmedi mi ?" diye sorduklarında onlar da şöyle diyecekler:
"Evet geldi ama, biz onu yalanladık. Yüce Allah, biz insanlar için bir emir vermedi, yasak koymadı, dedik. Kulaklarımızı kullanıp dinleseydik veya aklımızı harekete geçirseydik şimdi biz bu yakıcı ateş azabına uğrayanlardan olmazdık."
Gizli tutulan konuşmaları dinleme izni verilmediği için, konuşmalara kulak kabartmak dinimizde haramdır. Mesela bizlere duyurmamak için iki insan bir kenara çekilmiş konuşuyorlarsa, onları dinlemeyelim. Dinlersek üzülebiliriz. Kulaklar hayır kulağı olarak kullanılmazsa, azab kulak üzerine gelir. Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar:
"Konuşmalarının dinlenilmesini istemeyen topluluğa kulak kabartan kişinin, kulaklarına kıyamet gününde erimiş madenler dökülür."
Sevgili Peygamberimiz efendimiz sadece izinsiz kulak vermeyi değil, her kulağımıza geleni dikkate alıp yargıda bulunmamızı da yasaklıyor. Şöyle buyururlar:
"Bir kişinin duyduğu her bir sözü, olduğu gibi aktarması, ona yalancılık olarak yeter."
Ben duymuştum, diyoruz. Neden her duyumuzu bir hakikatmiş gibi alıyoruz da yargıda bulunuyoruz? Şimdilerde bir de yapay kulaklar çıktı. Bizzat kulak verilemiyor ama bizzat kulak verilemediği için insanların konutlarına, iş yerlerine giriliyor ve gizlice teknolojik aletler yerleştiriliyor, böylece gizliliklere ulaşılıyor. Bu tür aletler yolu ile insanları dinlemek de haram işlemektir. Bizzat dinlemek gibi sorumluluğu ve günahı gerektirir.
Gözlerle Araştırmak;
Gözler de gizlilikleri araştırma organı olduğu için, bize gözlerimizle alakalı yasaklar da getirilmiştir. Nur Suresinin 30 ile 31. âyetlerinde üslüman erkeklere ve kadınlara şehvetli bakışlar yasaklandığı gibi, alaycı bakışlar, korkutucu bakışlar ve özellikle hataları araştırıcı bakışlar da yasaklanmıştır. İfade geneldir ve şöyledir.
"Ey Peygamber! Mümin erkeklere ve kadınlara söyle, bakışlarını kontrol altına alsınlar…"
Gözlerle alakalı haramlardan bir bölümü de ev içinde işlenebilir olanlardır. Buna dikkat etmiyoruz. Kur’an-ı Kerîm’in Nur sûresinin 58. âyetinde Rabbimiz şöyle buyurur:
"Ey iman edenler! Üç vakitte; gündüz istirahate çekildiğinizde, yatsıdan sonra ve sabah namazından önce, bu üç vakitte hizmetçileriniz ve henüz ergenliğe erişmemiş çocuklarınız bile yatak odalarınıza mutlaka izin alarak girsinler…"
Bu muaşeret adabını yani görgü kurallarını düşünebiliyor musunuz? İstirahat zamanında ananın, babanın, erkek ve kız çocuğun özel odasına kapı vurulmadan, izin alınmadan girilirse haram işlenmiş olur. Girilirse arzulanmadık görüntülere tanık olur, üzülürüz. Benim kızım değil mi, ben annesi babası değil miyim, denilemez. Böyle de olsanız Rabbimizin koyduğu emri ve yasağı uygulayacaksınız. Terbiye ve takip farklı bir konudur ve ergenlik öncesindedir. Doğrulara çağrı ise ölüm gelinceye dek devam edecek görevdir.
Bu ayetin indirilmesinden sonra bir kişi geldi ve Peygamberimize şöyle sordu: Ben annemin hizmetinde bulunan bir kişiyim. Annem hasta ona bakıyorum. "Annemin yanına her girişimde izin almalı mıyım?" Peygamberimiz, şöyle buyurdular:
"Anneni çıplak olarak görmek istemiyorsan izin alarak yanına gir."
Yazılı Evraka ve Telefonlara Bakmak;
Bunlar, ne güzel görgü kurallarıdır. Mümin kardeşimizin, çocuğumuzun, annemizin, babamızın vs. koruma altına alınmış yazılı evrakına, hatta telefonuna bile bakamayız. Bakmak cehenneme bakmak gibidir.
Burada bilvesile ifade edeyim; birçok mail alıyorum. "Eşimin telefonunu araştırdım, yazışmalar gördüm" deniliyor. Alın size çözümlenmesi zor bir problem. Dönemin şartları içinde Peygamberimiz, bir yolculuk sonrasında Medine’ye dönüşlerinde, sahabilere evlerine gece dönmelerini yasaklamıştır. "Bırakın eşleriniz sizin için temizliklerini yapsınlar" buyurmuşlar, ama aslında gereksiz şüpheye düşürücü bir görüntü ile karşılaşılmaması için uyarıda bulunmuşlardır.
Gizlice Yerleştirilen Kameralarla Bakmak;
Teknolojik aletler, örneğin gizli kameralar yerleştirilerek gizlilikler araştırılıyor. Bu gibi eylemler de haramdır. Çünkü çıplak gözle görülmüş gibi sonuçlar devşiriliyor. Peygamberimiz şöylece uyarıda bulunurlar:
"Kıyamet gününde, Allah'ın ve Peygamberin yasak kıldıklarına bakmaktan korunan gözler dışında bütün gözler ağlayacaktır."
Değinilenler ahlaki kurallardır, insanlar arasında saygınlığı arttıran ölçülerdir, ilahi emirlere uyuş olarak da ibadettir. Dinimizin güzelliğine bakınız.
Kalpler de Günahkâr Olur;
Kulaklar ve gözler gibi kalpler de tecessüs araçlarıdır. Kalbimizi de korumalıyız.
Şimdilerde modern tıpta uzmanlaştık. Artık kalp ameliyatları her ilimizde yapılıyor. Bunlar güzel gelişmeler, ama kalp hastalıkları sadece kalbin ritminin bozulması vs. değildir. Sû-i zan, tutku, şüphe, haset, kibir, gösteriş, yalan, aldatma, söze ve sözleşmeler aykırılık… Onlarca kalp hastalığı var. Bunları nasıl tedavi edeceğiz? Seküler eğitimli doktorlar mı tedavi edecek?
Mânevî kalp hastalıkları hayatımıza egemen oldu. Kalbi günahkâr kılan bir kalp hastalığı da sû-i zan yani kötü zandır.
Zan kalp ile yapılır. Zan, kesin olmayan bilgidir. Zan ile hakikat tespit edilemez, zan ile doğru sonuca varılamaz. Allah "Zannın bir kısmı günahtır" buyurarak zan ile hareket etmeyi, yargıda bulunmayı yasaklıyor.
İslâm bilginleri, kötü zan kalbin gıybetidir, derler. Zan ile gizlilikler önce araştırılıyor. Sonuç alınamayınca kulak ve göz devreye sokuluyor. Oysaki Peygamberimiz "Güneş gibi apaçık görmediğin işe tanıklık yapma" buyuruyor.
EVLERE İZİNSİZ OLARAK GİRMEK
Özel hayatın gizliliklerini araştırıp yaymayı haram kılan dinimiz, bu haramdan korumak için tecessüs yanı sıra evlere izinsiz olarak girmeyi de yasaklamıştır. Nur 27'de Rabbimiz şöyle buyurulur:
"Ey iman edenler! Başkalarına ait olan evlere ancak ve ancak sizi yürekten kabul etmek istedikleri zaman selam verip barış mesajları ileterek girin, Düşünürseniz bu uygulama sizin için gerçekten hayırlıdır."
Âyette 'İsti'nas' gibi yürekten kabul edilme anlamına mucizevî bir tabir kullanılıyor. Örneğin kişinin evine gidiyoruz, bizi görünce, içeri buyur edip etmekte tereddüt geçiriyorsa girmemeliyiz. Bizi yürekten buyur eder, candan bir kabul gösterirse girebiliriz. Bir de selam vererek gireceğiz. Selam vermek iyi niyet göstermek, barış mesajları götürmektir. Girilen evin içinde bize müsaade edilmeyen alanlara da girmemeliyiz. Müsaade edilen yerlere ve ev halkına inceden inceye süzer gibi de bakmamalıyız.
Hz. Ömer'in Hatası;
Hz. Ömer halife olduğu dönemde, bir akşam tebdili kıyafetle gece teftişine çıkar, bir evden sarhoşluk sesleri işitince, bahçe duvarından atlayıp eve dalar, alkol alındığını bizzat görünce de yermeye başlar. Ev sahibi de şöyle der:
Tamam, alkollü içki içip ileri geri laflar ederek hata ettim ama sen de üç büyük hata işledin. Allah "Tecessüs etme/hataları araştırma" diyor, sen araştırıyorsun. Allah "Evlere kapılarından girin" diyor. (el-Baraka2/189) Sen duvardan atlayarak giriyorsun. Allah "Evlere izin almadan girmeyin" diyor sen izin almadan giriyorsun.
Hz. Ömer böyle üç tane haramı birden işleyebilir mi, elbette işleyebilir, o da bizim gibi insan. Biz sahabe-i kiramı melekler düzeyine yükseltiyoruz, oysaki onlar da bizim gibi insan, onlar da hata ederler. Hepimiz hata edebiliriz.
"EMANETLERİ KORUMAK"
Özel hayatın gizliliklerini araştırıp yaymayı yasaklayan dinimizin yükledi üçüncü bir görev de bize bırakılan emanetleri korumaktır. Rabbimiz şöyle buyurur:
"Ey iman edenler! Size bırakılan emanetlere hıyanet etmeyin."(el-Enfal 8/28.)
Peygamberimiz de kalpleriyle iman etmemiş münafıkları tanıtırken şöyle buyurur:
"Onlar konuştukları zaman yalan söyler, söz verdiklerinde cayarlar, kendilerine bir emanet bırakıldığı zaman da ona hainlik ederler."
Hakiki Müslüman, kendine bir mal, bir sır, özel bir bilgi bırakıldığı zaman onu ifşa etmez, etmemelidir. Çünkü ifşa etmek gizlilikleri açığa vurup yaymaktır.
Veda haccı sırasında Peygamberimiz abdest alırken, Müslümanlar çevresinde toplanırlar. Abdest alırken vücuduna temas eden suları da avuçlayıp yüzlerine, gözlerine sürerler. Peygamberimiz; "Niçin böyle yapıyorsunuz?" dediğinde, "Sizi sevdiğimiz için" derler. Peygamberimiz şöyle buyurur:
"Eğer siz Allah'ı ve Onun Peygamberini sevmek istiyorsanız, konuştuğunuz zaman doğru konuşun. Çevrenizdeki insanlara ikram edin, size bırakılan emanetlere de hıyanet etmeyin/ sırları koruyun."
Özel Hayatın Gizlikleri Niçin Araştırılır?
Ana amaç insanları küçültmektir, zarar görmelerini sağlamaktır. Bu amaç bizi insanların hatalarını araştırmak gibi yaymaya da götürür. Yaymak da ayrı bir haramdır. Nur sûresi âyet 19'da şöyle buyrulur:
"Müminlerin arasında çirkinliklerin yayılmasını isteyenler yok mu, onlara dünyada ve ahirette elem verici bir azap vardır…"
Yeryüzünde hatasız insan yoktur. Bizim görevimiz, hataları araştırmak değil, uyarılarda bulunup onları örtmektir. Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurur:
"Bir mümin diğer bir müminin ayıbını, hatasını örterse kıyamet günü Allah da onun hatalarını örter."
Bunun tek bir istisnası vardır, o da kamu yararıdır. Adaletin sağlanması için kamu menfaatleri gereği, yalnızca ve sadece yargı yoluyla araştırmalar, gözetlemeler, dinlemeler yapılabilir.
Müslümanların, hatta batıl inançlı ve yaşantılı insanların özel hayatlarının gizliliklerini araştırmak da haramdır. Her haramın hesabı verilecektir. Özel hayatın gizliliklerinin araştırılıp yayılmasının -kişilerden helâllik alınması dışında- tövbesi de yoktur. Gerektiği şekilde tövbe edilmediği sürece bu tür kul haklarına ilişkin günahlar cezayı gerektirir. İslâm toplumunda bu tür araştırma ve yayma günahları aynı zamanda suçtur. İslâm toplumunda dünyevi cezaları da gerektirir.
BİR YORUM YAPIN 0