Tevazu duygusu her şeyden önce insanı Allah (c.c) karşısında edebe ve huşua kavuşturur. Allah'ın kudret ve azametini hisseden kul bir nebze de olsa acziyetinin ve zayıflığının farkına varır. Peki tevazu ne demektir? Tevazu, hangi hadislerde geçer? İşte tevazu ile ilgili tüm detaylar...
"Kendi itibar ve derecesini düşük görmek, birine boyun eğmek" anlamındaki vaz' kökünden türeyen tevazu kelimesi kibrin karşıtıdır. Yani kişinin kendinden başkasına karşı aşağılayıcı duygu ve davranışlardan arınması demektir. Türkçeye Arapçadan gelmiş olan tevazu kelimesi, alçak gönüllük terimine denktir. Râgıb el-İsfahânî tevazuun "aşağılık, itibarsızlık, onursuzluk" anlamındaki da‘at (ضعت) kökünden geldiğini ve "insanın lâyık olduğundan daha düşük bir dereceye razı olması" mânasına geldiğini belirtir. Bunun yanı sıra Râgıb el-İsfahânî, tevazu ile huşû arasında fark olduğunu söyler. Tevazu hem ahlâkî melekeler hem açık ve gizli fiiller için, huşû ise özellikle organların hareketleri için kullanılır, kalpteki tevazu organlara huşû olarak yansır. Tasavvuf ehli huşûu kalbin bir hali olarak görür. Cüneyd-i Bağdâdî huşûu "kalplerin, gizlilikleri bilen Allah karşısındaki tevazuu" diye tanımlamıştır.
MÜTEVAZI KİŞİ ALLAH'IN KULLARINA DEĞER VERİR
Tevazu sahibi olan insan, diğer kişilere değer verir ve onları olduğu gibi kabullenir. Hatalarını affedebilme fazileti gösterir.
Allah (c.c) Kur'an-ı Kerim'deki Şuara Suresi'nin 215. ayetinde tevazu sahibi olmakla ilgili şöyle buyurmuştur:
Sana uyan müminlere karşı son derece alçakgönüllü ol!
وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Vahfıd cenahake li menittebeake minel mu'minin.
Allah bir başka ayetinde ise, "Rahman'ın kulları yeryüzünde alçak gönüllülükle yürürler. Cahiller, onlara laf attıkları zaman, "Selam." derler.
وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَامًا
Ve ibadur rahmanillezine yemşune alel ardı hevnen ve iza hatabehumul cahilune kalu selama. (Furkan 25/63)
TEVAZU İLE İLGİLİ HADİSLER
Rasûl-i Ekrem Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır:
"Allah Teâlâ bana: O kadar mütevâzı olun ki, kimse kimseye böbürlenmesin; kimse kimseye zulmetmesin! diye emretti." (Müslim, Cennet 64)
""Kim Allah Teâlâ’nın rızâsı için bir derece tevâzû gösterirse, bu sebeple Allah onu bir derece yükseltir. Kim de Allâh’a karşı bir derece kibirde bulunursa, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır; bu böyle devam ede ede nihayet onu esfel-i sâfilîne (aşağıların aşağısına) atar." (İbn-i Mâce, Zühd, 16)
Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-, Cenâb-ı Hakk’a kul olmayı her şeyin üzerinde tutmuşlardır. Efendimiz’in bu tercihini anlatan rivâyetlerden biri şöyledir:
Bir gün Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-, Cebrâîl -aleyhisselâm- ile oturmuş sohbet ediyorlardı. O anda semâdan bir melek indi. Cebrâîl -aleyhisselâm- bu meleğin dünyaya ilk defa indiğini söyledi. Melek:
"–Yâ Muhammed! Beni Sana Rabb’in gönderdi. Melik bir peygamber mi yoksa kul bir peygamber mi olmak istediğini soruyor." dedi.
Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- Cebrâîl -aleyhisselâm-’a baktılar. O da:
"–Ey Allâh’ın Rasûlü! Rabb’ine karşı mütevâzı ol!" dedi.
Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- de:
"–Kul bir peygamber olmayı isterim." buyurarak müstesnâ bir tevâzû numûnesi sergilediler. (Ahmed, II, 231; Heysemî, IX, 18, 20)
PEYGAMBER EFENDİMİZ (SAV)'İN TEVAZU DUYGUSU NASILDI?
Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- kendisine aşırı tâzim gösteren kimselere:
"Siz beni, hakkım olan derecenin üzerine yükseltmeyiniz! Çünkü Allah Teâlâ beni Rasûl edinmeden önce kul edinmişti" îkâzında bulunurlardı. (Heysemî, IX, 21)
Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-, köleler arpa ekmeğine bile dâvet etseler, davetlerine icâbet eder[1] ve çocuklara dahî selâm verirlerdi.[2]
Hazret-i Enes’in bildirdiğine göre zaman zaman Ensâr’ı ziyarete gider, evlerine vardığında ayrıca çocuklara da selâm verir, başlarını okşar ve onlara duâ ederlerdi. (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, VI, 90)
Enes -radıyallahu anh- Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in tevâzuuna ve ahlâkî kemâline dâir şöyle bir hâdise nakleder:
"Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e yaklaşık on sene hizmet ettim. Vallâhi seferde ve hazarda, hizmet etmek için yanında bulunurdum da O’nun bana olan hizmeti benim O’na yaptığım hizmetten daha fazla olurdu. Bu zaman zarfında bana bir defa olsun 'Öf!' demedi. Yaptığım bir şey için 'Niçin bunu böyle yaptın?', yapmadığım bir şey için de 'Niçin böyle yapmadın?' demedi.
BİR YORUM YAPIN 0