Hayatta yetim ve öksüz kalan birçok çocuk vardır. Küçük yaşlarda her insan bakıma muhtaçtır. Maddi ve manevi desteğin çoğu ebeveynlerden gelir. Hayata gözlerini açarken dünyaya yalnız gelen çocuklar, kimsesizler onlara bakacak ve destek olacak kişilere ihtiyaç duyarlar. Devlet kimsesiz çocuklara koruyucu aile olma imkanı vermiştir. Koruyucu aile olmak caiz mi? Mahremlik sınırları nelerdir? Cevabı haberimizde.
Allah'ın (c.c) kelamı olan Kuran-ı Kerim'in ayetleri ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (SAV) hadisleri sayesinde hayatlar doğru şekilde düzenlenir. Dünya'da insanların başına gelenlerin hepsi bir imtihan vesilesidir. Her nefis ölümü tadacaktır. Biz, sizleri şer ve hayırla sınayarak deneriz. Ve bize döndürüleceksiniz. (Enbiyâ suresi / 35. Ayet) Hayatın her anında başa gelebilecek çeşit çeşit zorluklardan olan biri de dünyaya yetim ve öksüz öksüz gelmektir. Yalnız bebeklerin veya yaş almış yalnız çocukların bakımlarını üstlenen kişiler çok güzel müjdeye nail olurlar. Öyle ki Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV) “Ben ve yetimi kollayıp gözetleyen kimse cennette şöyle beraberce bulunacağız”, buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını biraz açarak işaret etti (Buhari) buyurdu. İslam dininde mahremiyet son derece önemlidir. Kan bağı veya süt bağı aile dışında mahremiyet sınırları çok net çizilmiştir. Bluğa erdikten sonra mahremiyet kurallarına riayet edilmesi zorunda olan Müslümanlar hayatta tek kalmış olan çocuklara koruyucu aile olma imkanını nasıl bulurlar, şartlar nelerdir? Eğer mahremiyet kurallarına riayet edilirse Diyanet İşleri Başkanlığı koruyucu aile olmanın sakıncalı olmadığını söyler. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Din İşleri Yüksek Kurulunun koruyucu aile olmak hakkında verdiği fetvayı haberimizde bulabilirsiniz.
KORUYUCU AİLE OLMANIN HÜKMÜ NEDİR?
DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULUNUN FETVASIİslâm’ın ilk yıllarında eski geleneğin devamı olarak bir süre muhafaza edilen evlatlık kurumu, Medine döneminde nazil olan “Allah, evlatlıklarınızı öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır.” (Ahzâb Suresi / 4. Ayet) mealindeki ayetle kaldırılmış, ardından gelen ayette de evlatlıkların evlat edinenlere değil asıl babalarına nispet edilmesi emredilmiştir.
Buna göre dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte ‘hukuki sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesesi’ kabul edilmiş değildir. Bunun tabii bir sonucu olarak evlatlığın nesebi, evlat edinene bağlanmaz, aralarında mahremiyet meydana gelmez ve mirasçılık ilişkisi doğmaz. Bununla birlikte evlatlık kurumu zaman zaman ‘koruyucu aile’ tarzında varlığını sürdürmüştür.
Baba ve kızİslâm’ın evlatlık müessesesini kaldırması, yetim, öksüz ve kimsesiz çocuklarla ilgilenilmeyeceği anlamına gelmez. Çünkü İslâm’a göre himayeye muhtaç çocuklara bakmak, onları beslemek, büyütmek büyük sevaptır ve bir insanlık ödevidir.
Hz. Peygamber (s.a.s.), işaret ve orta parmağını göstererek “Ben ve yetimi himaye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız.” (Buhârî, Müslim) buyurmuştur.
Bu itibarla, sevgiye, şefkate ve korumaya muhtaç kimsesiz çocuklar, kendilerine yardım eli uzatılarak, ailelerin yanında veya çocuk yuvalarında himaye edilmeli; eğitilip, sanat ve meslek sahibi yapılarak topluma kazandırılmalıdır. Fakat bunu yapmak için hiçbir kimsenin, çocuğun kendi soy kütüğü ile ilişkisini kesmeye, ona öz ana babasını unutturmaya hakkı olmadığı gibi onu kanuni mirasçıları arasına katması ve aile içi tesettür ve mahremiyet bakımından kendisine öz evlat gibi davranması da doğru değildir.
İslâm’ın tavsiyesi; onu koruma altına almak, bakmak, büyütmek, maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamak, hukuk ve helâl-haram kuralları bakımından ona öz çocuk gibi değil, bir din kardeşi gibi muamele etmektir.
BİR YORUM YAPIN 0