Opera Sanatçısı ve Kozmik Enerji Uzmanı Didem Balık, hayatımızın her alanında karşımıza çıkan 'kozmik enerji'yi yasemin.com İçerik ve Yayın Yönetmeni İlkay Yaprak'ın sunduğu Yaşam Atölyesi'nde anlattı.
Kozmik enerji alanına merakınız nasıl başladı?
Kardeşim Sinem ile birlikte, ABD, Avrupa ve dünyanın birçok yerinde konserler ile Türkiye’yi temsil ettik. Uzaktan bakıldığında, hem Avrupa’da hem Türkiye’de yaşıyorduk ve herkesin hoşuna giden bir hayatımız vardı.
Fakat bu yoğun ve yorucu süreçte ben hastalanmaya başladım. İlk olarak astım oldum ve makine ile nefesimi kontrol etmeye başladım. Daha sonra reflü oldum. Aşil tendomlarım zedelendi, iç – dış bağlarım koptu derken, bir yıl yürüyemedim. Bunların hemen ardından, ses tellerimde kist oluştu. Doktorlar, riskli bir ameliyat önerdiler, fakat ben opera sanatçısı olduğum için bu riski almak istemedim.
Kozmik enerjiyi ilk bu dönemlerde duymuştum ama dikkatimi çekmemişti. Ameliyat önerisi ile birlikte, hemen Şehnaz Hanım’ı aradım. Hastalığımdan bahsedip, “Beni iyileştirir misiniz?” diye sorduğumda; “Ben severek aracılık ederim ama sen kendine sor bakalım, kendini iyileştirmek istiyor musun?” yanıtını aldım.
Şehnaz Hanım’ın teklifini kabul ettikten sonra, birlikte üç seans yaptık. Bu seansların ardından ameliyat tarihi için doktoruma gittiğimde, “Ses tellerinde kist kalmamış, geçmiş olsun” diye gönderildim. Bu benim için, büyük bir dönüm noktası oldu.
- Peki siz yaşadıklarınızdan yola çıkarak, kozmik enerji alanında bir şifalanmadan bahsediyorsunuz? Bu durumda duygularımız, organlarımızı etkiliyor diyebilir miyiz?
Tabi ki yaşadığımız her duygu, organlarımıza da etki ediyor. Bazı, duygu durumlarımız organlarımızda tamamen hapsoluyor demek de mümkün.
Örnek vermek gerekirse; korkularımız, böbreklerimizde hapsolarak, çeşitli rahatsızlıklara neden oluyor. Hazmedemediğimiz duygularımız, mide ve bağırsaklarımızda etki ederek, rahatsızlıklara neden oluyor. Vücutta oluşan ödem; bırakamadıklarınızdır. Neyi ya da kimi bırakamıyorsunuz? Karaciğer rahatsızlıkları, öfkeden kaynaklanır. Akciğerlerimiz, hayalkırıklarıdır…
- Peki bunu nasıl tespit ediyorsunuz?
Bizim Allah tarafından bahşedilmiş bir kalkanımız var ve ismine ‘aura’ diyoruz. Hayatta yaşadıımız durumlar nedeniyle bu kalkanımız yırtıldığında, dışardan gelen negatif etkilere açık duruma geliyoruz. İşte adını hep duyduğumuz fakat ne işe yaradığını pek çok kişinin bilmediği ‘çakra’lar bu süreçte devreye giriyor. Auranın yırtılması sonucu vücuda gelen negatif söz, düşünce ve etkiler; çakraları zayıflatarak, bizi hastalıklara açık hale getiriyor.
Buna örnek vermek gerekirse;
1. Çakra zayıfladığında kişilerde; Depresyon, kanser, obezite, anoreksiya vakalarına sık rastlanır.
2. Çakra zayıfladığında kişilerde; Tiryakilik, kireçlenme, apandisit gibi rahatsızlıklar görünür.
3. Çakra zayıfladığında kişilerde; aşırı hassasiyet, dalak, ciğer ve karaciğer rahatsızlıklarına rastlanır.
4. Çakra zayıfladığında kişilerde; Astım, kalp hastalıkları ya da yüksek tansiyon görülebilir.
gibi vücuttaki yedi çakranın zayıflaması ile ortaya çıkan çeşitli hastalıklar vardır. Kişi, kendi enerjisini yeniden kazanmayı ve korumayı öğrendiğinde şifalanmaları da kolaylaşır. Biz bu hastalıklarla yaşamak zorunda değiliz.
- Ama hastalıklarımızı çok çabuk kabulleniyoruz…
Maalesef ülkemizde ‘kurban psikolojisi’ oldukça yoğun yaşanıyor. ‘Kendine acıma’ duygusunu fark ettiğimiz anda, kurban psikilojisinden çıkmamız lazım. Bunu nasıl yapacağım diye düşünüyor olabilirsiniz, fakat her şeyin başı aslında gözünde canlandırmak, hayal kurmaktır.
Burada anneleri uyarmak istiyorum; özellikle çocuklarına başına sürekli kötü bir şey geleceği kaygısı ile, kaygılarını gözlerinde canlandırmasınlar. Çünkü çocuklar on altı yaşına kadar annelerin auralarında yaşarlar. Burada, anne babalar, duygu durumlarına dikkat ettiklerinde, çocuklarının ayna olduğunu görebilirler. Çocuğunuzun ateşli hastalığı sizin kızgınlığınızdır aslında. Gebelik sürecinde de annenin tüm duygu durumu çocuklara yansır.
Burada önemli bir nokta da ‘söz sihirdir’ ve bunu unutmadan ağzımızdan çıkan her şeye dikkat etmemiz gerekir. Çünkü olumsuz söylemlerin insanlar üzerindeki tesiri, bizim zannettiğimizden çok daha hızlı bir şekilde görülür.
BİR YORUM YAPIN 0