Hürriyet yazarı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu, "Yaşınızı da yaşam kalitenizi de belirleyen öncelikli iki faktör, genetik mirasınız ve yaşam tarzınızdır" diye başlayarak bir köşe yazısı hazırladı.
Yaşınızı da yaşam kalitenizi de belirleyen öncelikli iki faktör, genetik mirasınız ve yaşam tarzınızdır. Sağlığınız ise bu iki parametrenin kesişme noktasıdır. Sağlık ve sağlamlıkta gücü belirleyen önemli bir alt unsur ise “EPİGENETİK SAAT”tir. Epigenetik saat kavramını bize kazandıran biliminsanı da “iyi yaşlanma araştırmacılarından biri olarak” Steve Horvath’tır.
KISA BİLGİ
STEVE HORVARTH KİMDİR
STEVE Horvath çalışmalarını uzun süredir California Üniversitesi (ABD) Genetik ve İstatistik bölümlerinde sürdüren bir biliminsanıdır. Geliştirdiği “YAŞAM SAATİ” kavramı ile bir kişinin gerçek yaşını bilimsel bir doğrulukla belirleyebileceği iddiasındadır. Haklı olabilir mi? Olabilir. Geliştirdiği testi ben de beğendim. Faydalı olabileceğini düşünüyorum. Yaşam saatimizi daha doğrusu biyolojik olarak kaç yaşında olduğumuzu bilmemiz bence çok önemli. Zira bilelim ki yaşadığımız gerçek yıl sayısına kıyasla daha hızlı veya daha yavaş yaşlanabiliyoruz. Zaten bu nedenle de “BİYOLOJİK YAŞ” ile “KRONOLOJİK YAŞ”lar bazen aynı şeyleri ifade etmeyebiliyor.
BİR NOT
DAVİD SİNCLAİR NE DİYOR
DAVİD Sinclair de yaşlanmayı geciktirme, sağlıklı yaşlanma ve uzun ömür konularına meraklı bir genetikçi. 1999 yılından beri çalışmalarını Harvard Üniversitesi’nde sürdürüyor. Önümüzdeki yazılarda da bahsedeceğim çok önemli araştırmalara imzalar atan farklı bir biliminsanı. Dr. Sinclair “Neden yaşlanıyoruz?” sorusunun cevabını “İNSAN DOĞASININ FABRİKA AYARLARINDA” arıyor. Ona göre,
- 1. 3 öğün yerine 2 hatta 1 öğün yemek,
- 2. Aşırı beslenmeden kaçınıp, yaş ilerledikçe yiyecek miktarına kısıtlama getirmek.
- 3. Düzenli ve dozu bir ölçüde zorlayıcı olabilen egzersizler yapmak.
- 4. Ani sıcaklık değişikliklerine maruz kalmak daha sağlıklı yaşlanmanın en önemli anahtarları.
SİNCLAİR’E GÖRE, düzenli ve etkili egzersizler yiyip içtiklerimizin yakılma sürecini hızlandırıyor, aç kalmanızı destekliyor, neticede de hücreleri koruyan ve genç tutan bazı kimyasalların salgılanmasını temin ediyor. Sauna, buz havuzu gibi hücrelerimize geçici ve ani/yoğun stresler yaşatan ısı değişiklikleri de yeni ve genç hücre oluşumunu tetikleyerek sağlığımızı olumlu yönde etkiliyor. David Sinclair’in bu düşüncelerinin dayandığı fizyolojik altyapıyı önümüzdeki günlerde yine bu köşede okuyacaksınız.
BİR HATIRLATMA
NE KADAR EGZERSİZ
ERTUĞRUL Özkök bana göre gereksiz bir yere detaylarını bilmediği bir alana, oldukça derin bir denize biraz da keyifli ve güzel katkılarla balıklama atladı. Özkök’e hak veriyorum: O da hepimiz gibi yaş almaya razı ama kötü yaşlanmak istemiyor. Diğer taraftan yaşlanmayı yavaşlatmanın en etkili ilacının da egzersiz olduğunu çok iyi biliyor.
Ne var ki “ulaşamadığı(!)” veya “ulaşmada zorlandığı(!)” egzersiz hedefleri söz konusu olduğunda önümüze bilimsel alemde asla onay bulmamış, temelleri zayıf mı zayıf, mantık kurgusu kötü mü kötü, değerlendirmesi berbat mı berbat Harvard markalı bir sürü veriyle çıkıyor. Neyse ki sonunda “Pes etmese” de pişmanlığını daha doğrusu yanlış yolda olduğunu kabul etti ve “Ben sahadan çekiliyorum” dedi. Teşekkür ediyor ve ona Türkiye’nin yetiştirdiği değerli bir biliminsanından, Cerrahpaşalı Prof. Dr. Taner Damcı’nın “BİR YOL VAR” kitabından aldığım notlar ve Kanat Atkaya’nın bir hatırlatmasıyla nihai yanıtı verip konuyu kapatmak istiyorum...
KANAT ATKAYA’YA KULAK VERİN
84 YILDIR 10 BİN ADIM
KANAT Atkaya kardeşim geçenlerde 30 Ağustos 1938 tarihinde 7 gün dergisinde yayımlanan “Günde kaç adım yürümeli?” başlıklı bir haberi köşesine taşıdı. Ve o haberin “Günde 10 bin adım” cevabını desteklediğini açıkladı. 80 yıl öncesine dayanan o haberde bakın neler yazıyor: “Amerika’da umumi sıhhat ve beden tenasübü ile meşgul olan bir cemiyet var. O cemiyetin neşrettiği istatistiğe nazaran ‘medeni bir insan’ iş hayatındaki yorgunluğunu ve masa başındaki ataletini gidermek için her gün ve behemehâl 10 bin adım yürümelidir.”
Konuyu burada kapıyor, bana “Her gün yürüyün” dedirterek konuyu gündeme getirme fırsatı verdiği için sevgili Ertuğrul’a ve gazetem Hürriyet’e teşekkür ediyorum.
İYİ BİLGİ
HAFTALIK TAVSİYELER
- - TAVSİYE 1: Daha uzun değil daha iyi bir hayat isteyelim... Yalnızca kendi ömrümüze değil başka hayatlara da yeni ve güzel hayatlar eklemeyi deneyelim.
- - TAVSİYE 2: “Paslanma”, “iltihaplanma” ve “şekerlenme”nin “KÖTÜ YAŞLANMA”nın en etkili davetçileri olduğunu unutmayalım.
- - TAVSİYE 3: Bu üç sorunla mücadeleyi “yeterli, dengeli ve çeşitli beslenme/her gece mükemmel bir uyku çekme/her gün mutlaka egzersiz yapabilme ve huzur odaklı, keyif ve neşesi bol” bir hayatla birleştirme stratejisi ile neticeye ulaştırabileceğini asla unutmayalım.
- - TAVSİYE 4: Kötü yaşlanmanın en mühim ve gizli iki sabotajcısının da bedenimize fazla yağ eklemek (obezite) ve bedenden aşırı kas kaybetmek (sarkopeni) olduğunu daima hatırda tutalım.
- - TAVSİYE 5: Kas kaybının mitokondri kaybı ile, mitokondri kaybının yorgunluk, güçsüzlük, bitkinlik ve unutkanlık (bunama) ile eşanlamlı olduğunu bilelim.
YAŞASIN OKULLAR AÇILIYOR
GEÇTİĞİMİZ haftalarda Milli Eğitim ve Sağlık bakanlarının yaptığı açıklamalara önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan gelen teyitler de eklenince -inşallah önemli bir aksilik olmazsa- okulların eylül başında açılması kesinleşti. Net ve açık olarak yeniden hatırlatayım: Neredeyse 1 yıldır okulları kapalı tutarak son derece yanlış bir süreç ve strateji izlediğimizi bu köşede ve televizyon programlarımda bıkıp usanmadan tekrarladım. Zira bana göre: ÇOCUK VE GENÇLERİMİZ BİR AN ÖNCE VE HEMEN OKULLARINA KAVUŞMALIDIR. Ve unutmayalım ki sadece okulları değil, fabrikaları, iş hayatını, sosyal yaşamı sürekli açık tutabilmenin yolu da aşılama sürecini daha da hızlandırmaktır.
BİR YORUM YAPIN 0